Liderlik gelişimi alanında oldukça sıcak konulardan bir tanesi “Business Acumen”. İş zekâsı olarak çevriliyor dilimize. Bu tanım elbette yanlış değil. Dahası; işi kavrama veya sezinleme yeteneği gibi anlamlar yüklemek tanıma zenginlik katıyor. İşe yönelik feraset, dirayet ve basiret gibi ağdalı ifadeler ile fazlasıyla hak ettiği saygınlığı teslim etmek de mümkün olabilir.
Bir uzman, analist veya proje sorumlusu olarak kariyerinize ilk adım attığınız dönemlerde, sorumluluğunuzun size verilen işleri yerine getirmek olduğunu düşünürsünüz. Uygulayıcıdan başka bir şey değilsinizdir. Göreviniz size verilen bir projeyi gerçekleştirmektir. Fakat, zaman içerisinde kariyer patikanızda biraz daha ilerlerken, kartvizitinize birtakım unvanlar da eklenip, genel yönetim ve liderlik gerektiren seviyelere yükseldikçe, şirketinizin nasıl çalıştığı ve nasıl bir performans gösterdiği üzerine fikir sahibi olmanız gerekir. Artık para kazanmak için sürdürülen faaliyetleri anlama, analiz etme ve yorumlama zamanı gelip çatmıştır.
Kendinizi hiç böyle bir durumda buldunuz mu?
Orta kademeye henüz terfi etmiş genç bir lidersiniz, şirketiniz sizi bir yetenek olarak görüyor ve üst seviyede yöneticilerin bulunduğu bir toplantıya katılıyorsunuz. Toplantıda şirketin faaliyetleri ve performansı üzerine değerlendirmeler yapılıyor. Karşınızdaki dev ekranda finansal sonuçları anlatan grafikler ve tablolar ardı ardına gösteriliyor. Kendinizi ve bilginizi göstermek için çok heveslisiniz. İlk defa davet edildiğiniz bu toplantıda gerçekten aydınlatıcı bir şey söylemeyi çok arzu ediyorsunuz. Kendinizi o kadar zorluyorsunuz ki, başınıza ağrı saplanıyor ve söyleyecek anlamlı bir şey bulamıyorsunuz.
Bu yaşadığınız sadece size özel değil. İş dünyasında sizin gibi birçok çalışanın içinde yer aldığı kocaman bir gruba dahilsiniz. Aslında iş ortamında karşılaştığımız birçok uzman kendi alanları ile ilgili son derece bilgi sahibi ve becerikli. İş tanımının gerektirdiği sorumlulukları çok iyi biliyor veya işini gerçekten çok iyi yönetiyor. Ancak, iş geneli görmeye gelince birden değişiveriyor.
Gerçek şu ki, çalışanların büyük bir kısmı önemli iş ölçütlerinden haberdar değil.
Çalışanların büyük bir kısmı iş ölçütlerini ya hiç anlamıyor ya da kendileri anlasalar bile, anlamayan başka birisine ne olduğunu açıklayabilecek seviyede değiller. Üstelik sadece çalışanlar ve orta kademe yöneticiler de değil, bugün gerçek hayatta üst düzey yönetici olup, bu ölçütleri net olarak kavrayamamış birçok örnek de mevcut.
Öte yandan, tamamıyla kendi bölümünün sorumluluklarına odaklanmış yöneticiler ve çalışanlar, şirketin diğer bölümlerinde neler olduğundan, işlerin nasıl yürüdüğünden de pek haberdar değil. Satış ile pazarlama arasında bir tartışmadır gidiyor. Finansın hem satış, hem de pazarlama ile arası kötü. Kaçınılmaz son; takımdaşlık ruhunun son derece zayıf ve bağlantı kopukluğunun da hat safhada olduğu organizasyonlar. Dahası tam bilgi sahibi olmadan karar vermek zorunda kalan departmanlar, önemli kararları almaktan çekinen yöneticiler ve hatalı seçim yapmak istemedikleri için karar alma sürecini yavaşlatan çalışanlar.
Çözüm Business Acumen Yetkinliklerini Geliştirmekte.
Çözüm; aktarılabilir yetkinliklerden oluşan bu alana gereken önemi vererek, onu geliştirmekten geçiyor. Buraya yapılacak yatırımlar çalışanların doğru kararlar alarak, kendi şirketleri ve müşterileri adına en iyi iş sonuçlarını elde etmelerini sağlayacak ve topyekûn ilerlemeyi destekleyecektir.
Bu yetkinliklere sahip olmak birçok şeyi anlamak demektir. Bu alanda gelişim kaydetmiş bir profesyonel; işletmenin nasıl para kazandığını, yaratılan gelir akışını, değer zincirinin nasıl çalıştığını; dolayısıyla tedarikçilerin, müşterilerin ve rakiplerin nasıl para kazandığını anlayabilecektir.
Ürün ve hizmetlerinizin neler olduğunu anlamak, bunu oluşturan iş modelini kavramak ve yeni geliştirilecek çözümleri belirlemek için, ürün yaşam döngüsünün nasıl çalıştığını anlamanız gerekir. Hammaddenin üretiminden, yeni fikirlerin belirlenmesine, üretimden satışa ve dağıtıma kadar; değer zinciri aşamalarında etkisi olan ve etkilenen paydaşların anlaşılması gerekir. İşletmenin aldığı stratejik kararları, potansiyel pazarın büyüklüğünü, pazardaki müşteri segmentlerini, finansal ölçütleri ve sonuçları değerlendirebilmeniz gerekir.
Tüm bunları yapabilmek için; iş zekâsının olmazsa olmazı konumundaki “finansal okuryazarlık” ve “stratejik yönetim” kavramlarını eklersek, işte o zaman bu üçü bir arada modeliyle yukarıda tanımladığımız gibi bir çalışan profili ortaya çıkıyor.
Bu kazanımları nasıl edinebiliriz?
İlk okuduğunuzda biraz zorlu gibi gelebilir. “Bunları üniversite zamanında öğrenmek gerekirdi, artık çok geç...” diye de hayıflanabilirsiniz. İşin aslı öyle değil. Sistemli bir gelişim programıyla, hem yetenek havuzunuzdaki geleceğin liderlerine, hem de kendi alanlarında çok başarılı olan yöneticilerinize büyük resmi rahatlıkla kavrayacakları ve başarılı iş sonuçlarına yönelik stratejik kararlar alacakları yetkinlikleri kazandırabilirsiniz.
Yetkinlik gelişimine yatırım yapan şirketlerin de iyi bildiği üzere; öz yönetim, ilişki yönetimi ve ekip yönetimi gibi katmanları oluşturan yetkinlikler, ancak davranışlara yansımaya başladığı zaman iş süreçleri üzerinde olumlu etki yaratabiliyor. Bu noktada çalışanların yol ve yön tayin edebilmeleri için, mentorlük ve koçluk gibi uygulamalarla desteklenmeleri de sürece olumlu katkı sağlıyor.
İşin yönetimi katmanına geldiğimizde ise karşımıza geniş bir yetkinlik, bilgi ve farkındalık birleşimi olan business acumen, yani iş zekâsı çıkıyor. Bu da; stratejik karar alma, analitik ve mantıksal düşünme, finansal okuryazarlık, pazar odaklılık, iş birimlerinin entegrasyonu, risk yönetimi ve planlama gibi, daha da sayabileceğimiz yetkinliklere yönelik bir gelişim yöntemini gerektiriyor.
Bu yetkinlikleri kalıcı şekilde kazanmak için yaparak öğrenmek gerekiyor.
Öğrenmenin yaşayarak ortaya çıktığını ve hayat boyu devam eden bir süreç olduğunu söyleyen, enstrümantalizm (aletçilik) akımının kurucusu John Dewey “yaparak öğrenmek” görüşünü eğitim felsefesi olarak benimsemiştir. Geliştirdiği “Deneyimsel Öğrenme Kuramı” evrensel boyutta kabul gören David Kolb’a göre de; bu tür öğrenme “deneyimin dönüştürülmesi yoluyla bilginin yaratılmasını sağlayan süreç” olarak tanımlanmaktadır. Bu tür bilişsel kuramlarda öğrenmenin davranışsal çıktılar doğurması gerekmez. Davranışsal kuramlarda da, öğrenme sürecinde kişisel deneyimin rolü göz ardı edilmektedir.
Nitekim iş zekâsı ile ilintili yetkinlikleri ele aldığımızda, yaşayarak öğrenmenin önemi daha iyi anlaşılıyor. Örnek olarak stratejik karar almayı ele alalım. Rekabetin had safhada olduğu günümüzün dinamik iş ortamında, şirketler ürün yaşam döngülerinin tüm evrelerinde etkili bir strateji ortaya koymak ve uygulamak zorunda. Bu da stratejik kararlar almayı oldukça can alıcı bir yetkinlik haline getiriyor. Ne var ki, bu yetkinliği geliştirebilmek için kitap okumak, video seyretmek veya bir uzmanı dinlemek gibi pasif öğrenme teknikleri yeterli etkiyi sağlayamıyor. Bunun yerine; yaparak öğrenmeye dayalı katılımcı (aktif) öğrenme teknikleri çok daha başarılı oluyor.
İş hayatı deneme yanılma yöntemini kaldırır mı?
Yaparak ve yaşayarak öğrenmenin ideal bir yöntem olduğu gerçek. Ancak, şirketler yöneticilerinin veya yönetici adaylarının gelişimlerini deneme yanılmaya dayalı yöntemlere bırakacak kadar toleranslı mı? Gerçek iş hayatı bir çalışanın deneyimleyerek öğrenmesinin taşıdığı riskleri kaldırabilir mi? Hatalı kararlarla şirketi zarara sokma riskini kim hoş görüyle karşılayabilir?
Riski ortadan kaldırarak deneyime dayalı öğrenmeyi sağlayacak bir seçenek var.
İşte bu noktada devreye işletme yönetimi üzerine kurgulanmış olan simülasyonlar giriyor. İşletme yönetimi simülasyonları katılımcılara sanal bir işletmeyi etkileşimli, risksiz ve gerçekçi bir ortamda yönetme imkânı sunan, derinlemesine ve deneyimsel bir öğrenme aracı olarak çıkıyor karşımıza.
Oyun temelli öğrenmenin başlıca unsurları olan; başarı, rekabet ve eğlenceyi baştan sona barındıran simülasyonların sofistikasyon seviyesi ve algoritmik tasarımı da kalite anlamında belirleyici unsurlar oluyor. Bütünsel öğrenmeye yönelik faydaları nedeniyle; işletme simülasyonları giderek kurumsal eğitim programlarında ve yönetim bilimleri alanındaki lisans ve yüksek lisans derslerinde daha fazla tercih ediliyor.
Heraklion Partners olarak biz de bu alandaki projelerimizde en yüksek verimi almak için, Helsinki merkezli Cesim(*) firması tarafından geliştirilmiş olan web tabanlı ve yazılım bazlı simülasyonları kullanıyoruz.
(*) www.cesim.com/tr

Commenti